Sahilin kenarındaki tahta çardağın balkonundan denizi seyrediyordum.
Güneş kızıllığını serpiştirirken uçsuz bucaksız suyun yüzeyine nasıl da içi
coşuyordu. Suyun üzerindeki dalgalar ışınların sıcaklığında sallana sallana
dans ediyordu. Dalgaların köpükleri kumsaldaki kızıllığı içmek ister gibi
vuruyordu sahile. Çocukluk arkadaşım Nuray’ı yıllardır görmediğim için bu yıl
onun yanına gelmiştim. En çok istediğim şeyin akşam kızıllığında kumsalda
yürümek olduğunu bildiği için amcasının deniz kıyısındaki çardağındaydık şimdi.
Bunu yapmanın tam zamanı dedim içimden. Birden sanki beni hissetmiş gibi arkadaşım pencereden kafasını uzatarak tatlı
bir gülümsemeyle:
-
Yürüyelim mi?
Hemen yerimden fırladım. Zıplayarak:
-Ne duruyoruz, ben de tam bunu düşünüyordum.
Kapıdan Ayşe :
-
Hemen geliyorum diyerek içeri fırladı.
Herkesin yanıma gelmesini bekledim. Önce kapıdan
Ayşe göründü. Beyaz tenine giydiği eflatun gömlek o kadar güzellik katmıştı ki…
Ayşe'yi burada tanıdım. Bir insan bu kadar mı sevimli olur, o kadar sıcak ki
insan yıllardır tanıyormuş gibi hissediyor. Arkadaşım biraz giyimine düşkündür.
Daima gayet şık olup öyle gezmeyi sever. Yıllardır onu pejmürde bir halde
gördüğümü hiç hatırlamam. Şimdi bekletir diye düşündüm ama işte o da geldi, her
zamanki gibi çok şık . Üçümüz de çardaktan nasıl indiğimizi bilmedik. Ayağımız
kumların üzerindeydi artık. Terlikler ayağıma sığmıyordu, kumun üzerinden kayıp
gidiyordu. Birden Ayşe:- Arkadaşlar kumda terlikle yürümek yorar.
- Nasıl yani terliklerimizi çıkararak mı yürüyelim?
Ayşe:- Evet çıplak ayakla yürümenin zevki bir
başkadır.
Üçümüzde
terlikleri çıkarıp elimize aldık. Ayaklarıma kumun sıcaklığı dokundukça çok
garip oluyordu. Kum taneleri ayağımın altından kayarak iki yana savruluyorken
içimde çocuksu bir heyecan hissediyordum. İlk defa çıplak ayakla kumları
tepeliyordum. Önümüzdeki uçsuz bucaksız deniz, güneşin kızıllığına boyanmış
dalgaların sahile vuruşuyla bizi selamlıyordu. Başımızda yere değecekmiş gibi
duran engin kızıl gökyüzü. Ayaklarımızın bastığı her yer kum. Ve sadece biz üç
kişi bu anın tadını çıkarıyorduk. Birden aklıma koşmak geldi. Herkese avazım
çıktığı kadar bağırarak:
-Hadi koşalım!
Kollarımı
açtım ve koşmaya başladım. Her adım atışımda ayağımın altından kaçan kumlar
biraz daha hızımı kesiyordu. Arkadaşlar da kollarını açmış bütün güçleriyle
kumların üzerinde yol alıyordu. Ne güzel gözlerinizi kapatıp sınırsız koşmak...
Bir süre koştuktan sonra denizin kenarına doğru gelerek kumların üzerine
yattım. Ayşe'yle arkadaşım da geldi. Ayaklarımızı dalganın geldiği yere
uzattık, kollarımızı kumların üzerine serdik. Nefes nefese kalmıştım.
Gökyüzüne
doğru baktım. Başım göklerde gibi hissediyordum. Arada bir denizin köpüklü
dalgası ayaklarımıza kadar geliyor, ayaklarımızı sular içinde bırakıyor sonra
geri geldiği gibi gidiyordu. Bir süre sessizce yattık. Kulaklarımda sadece
dalganın bıraktığı ses yankılanıyordu. Sonra doğrularak oturdum. Kızlar da
kalktı. Ayaklarımızı yalayan köpüklü dalgayı seyretmek bir harika. Artık
güneşin kızıllığı yavaş yavaş yerini siyaha bırakmaya başlamıştı. Ayağa
kalktık. Koşmanın verdiği yorgunluk çoktan geçmişti. Yürümeye başladık.
Yürürken ayaklarımızı hiç bırakmayan köpüklü dalgalar bize eşlik ediyordu. Arkadaşımla
eskiden yaptığımız muziplikleri Ayşe'ye anlatarak yeniden yaşıyormuş gibi
katıla katıla gülüyorduk. Zaten arkadaşım Ayşe'ye bizimle ilgili o kadar çok
şey anlatmıştı ki o da adeta bizimle birlikte yaşamış gibiydi. Hava tamamen kızıllığını yitirirken etraftaki
çardaklarda yanan lambalar sahili aydınlatmaya başlamıştı. Arkadaşım:
-Dönelim artık.
Ayşe: -İyi olur,geç kalmayalım.
İçimden
hayır desem de "dönelim" dedim. Halimiz çok komikti. Terlikleri
elimizde sallaya sallaya, kumların üzerinde zıplaya zıplaya, sahile vuran
dalgalara tekme ata ata yürüdük. Ne kadar zaman geçtiğini bilemiyordum ama
artık gökyüzünde bizi selamlayan ışık demetleri vardı. Yıldızlar olanca güzellikleriyle başımıza
dizilmişlerdi. Çardağa yaklaştığımızda artık ayaklarımı kumların üzerinde
hareket ettiremeyecek kadar yorulmuştum. Kumda yürümek ne yorucuymuş. Adeta
kızlara iki kolumdan tutun beni kumda sürükleyin diyecek kadar ayaklarımı
taşıyamıyordum. İkisi de bana gülüyordu. Kumda yürümenin zor olduğunu hep
söylerlerdi.
Sonunda
çardağın merdiveninin ilk basamağına ulaştık. Oraya oturup kaldım. Onlar
çıktılar. Bir süre dinlendikten sonra yukarı çıktım. Nuray'ın yengesi yemeği
çardağın balkonuna hazırlıyordu. Kızlar da ona yardım ediyorlardı. Balkondaki
kanepeye oturdum. Çardaklardan vuran ışıkla deniz parlamaya çalışsa da simsiyah
görünmekten kendini kurtaramıyordu.
Yıldızlar göz kırparken sahilde yüzen çocukların sesleri yükseliyordu. İçimde bir coşku vardı.
O kadar dalmışım ki sofrada herkesin beni beklediğini arkadaşımın yanıma
gelerek boynuma sarılmasıyla anladım:-İyi ki geldin . O adar özlemiştim ki
anlatama.
Ben de
ona sarıldım. Ruhumun derinliklerinde hayatımda ilk defa denizi, sahili görmenin
coşkusu kol gezerken herkesin kum taneleri kadar hayalleri olduğunu düşündüm.
Benim kum tanelerimden biri şimdi boynuna sarıldığım arkadaşımın sıcaklığında
gerçekleşmişti artık. Ilık ılık yüreğimde hissettiğim huzurun dalgasını bütün
sahilde hisseder gibiydim.