10 Eylül 2016 Cumartesi

SEVDA


Benden sana ,
Senden öteye,
Dünyayı dolduran,
Hayatı anlamlı kılan bir sevda.
Bir yağmurun damlacığında,
Bir güzelin nazında,
Bir çiçeğin özünde sevda.
Ürkek bir bakışta,
Dağlarda ceylan gibi sekişte,
Ana ocağında,
Yar kucağında sevda.
Geceleyin uykuda,
Seherle ışıldayan suda,
Bir çiğ damlasında,
Bir yar gölgesinde sevda.
Uçsuz bucaksız çöllerde,
Adı dolaşır dillerde,
Hasretle yanan gönüllerde sevda.
Billur bir su gibi dökülür yüreklerden,
Uzanır uçsuz bucaksız kainata,
Seninle sensizim,
Sensizliğin  adı sevda...

9 Eylül 2016 Cuma

KUM TANELERİ


          Sahilin kenarındaki tahta çardağın balkonundan denizi seyrediyordum. Güneş kızıllığını serpiştirirken uçsuz bucaksız suyun yüzeyine nasıl da içi coşuyordu. Suyun üzerindeki dalgalar ışınların sıcaklığında sallana sallana dans ediyordu. Dalgaların köpükleri kumsaldaki kızıllığı içmek ister gibi vuruyordu sahile. Çocukluk arkadaşım Nuray’ı yıllardır görmediğim için bu yıl onun yanına gelmiştim. En çok istediğim şeyin akşam kızıllığında kumsalda yürümek olduğunu bildiği için amcasının deniz kıyısındaki çardağındaydık şimdi. Bunu yapmanın tam zamanı dedim içimden. Birden sanki beni hissetmiş gibi  arkadaşım pencereden kafasını uzatarak tatlı bir gülümsemeyle:
-          Yürüyelim mi?
Hemen yerimden fırladım. Zıplayarak:
-Ne duruyoruz, ben de tam bunu düşünüyordum.
Kapıdan Ayşe :
-          Hemen geliyorum diyerek içeri fırladı.
Herkesin yanıma gelmesini bekledim. Önce kapıdan Ayşe göründü. Beyaz tenine giydiği eflatun gömlek o kadar güzellik katmıştı ki… Ayşe'yi burada tanıdım. Bir insan bu kadar mı sevimli olur, o kadar sıcak ki insan yıllardır tanıyormuş gibi hissediyor. Arkadaşım biraz giyimine düşkündür. Daima gayet şık olup öyle gezmeyi sever. Yıllardır onu pejmürde bir halde gördüğümü hiç hatırlamam. Şimdi bekletir diye düşündüm ama işte o da geldi, her zamanki gibi çok şık . Üçümüz de çardaktan nasıl indiğimizi bilmedik. Ayağımız kumların üzerindeydi artık. Terlikler ayağıma sığmıyordu, kumun üzerinden kayıp gidiyordu. Birden Ayşe:- Arkadaşlar kumda terlikle yürümek yorar.
- Nasıl yani terliklerimizi çıkararak mı yürüyelim?
Ayşe:- Evet çıplak ayakla yürümenin zevki bir başkadır.
      Üçümüzde terlikleri çıkarıp elimize aldık. Ayaklarıma kumun sıcaklığı dokundukça çok garip oluyordu. Kum taneleri ayağımın altından kayarak iki yana savruluyorken içimde çocuksu bir heyecan hissediyordum. İlk defa çıplak ayakla kumları tepeliyordum. Önümüzdeki uçsuz bucaksız deniz, güneşin kızıllığına boyanmış dalgaların sahile vuruşuyla bizi selamlıyordu. Başımızda yere değecekmiş gibi duran engin kızıl gökyüzü. Ayaklarımızın bastığı her yer kum. Ve sadece biz üç kişi bu anın tadını çıkarıyorduk. Birden aklıma koşmak geldi. Herkese avazım çıktığı kadar bağırarak:
-Hadi koşalım!
        Kollarımı açtım ve koşmaya başladım. Her adım atışımda ayağımın altından kaçan kumlar biraz daha hızımı kesiyordu. Arkadaşlar da kollarını açmış bütün güçleriyle kumların üzerinde yol alıyordu. Ne güzel gözlerinizi kapatıp sınırsız koşmak... Bir süre koştuktan sonra denizin kenarına doğru gelerek kumların üzerine yattım. Ayşe'yle arkadaşım da geldi. Ayaklarımızı dalganın geldiği yere uzattık, kollarımızı kumların üzerine serdik. Nefes nefese kalmıştım.
       Gökyüzüne doğru baktım. Başım göklerde gibi hissediyordum. Arada bir denizin köpüklü dalgası ayaklarımıza kadar geliyor, ayaklarımızı sular içinde bırakıyor sonra geri geldiği gibi gidiyordu. Bir süre sessizce yattık. Kulaklarımda sadece dalganın bıraktığı ses yankılanıyordu. Sonra doğrularak oturdum. Kızlar da kalktı. Ayaklarımızı yalayan köpüklü dalgayı seyretmek bir harika. Artık güneşin kızıllığı yavaş yavaş yerini siyaha bırakmaya başlamıştı. Ayağa kalktık. Koşmanın verdiği yorgunluk çoktan geçmişti. Yürümeye başladık. Yürürken ayaklarımızı hiç bırakmayan köpüklü dalgalar bize eşlik ediyordu. Arkadaşımla eskiden yaptığımız muziplikleri Ayşe'ye anlatarak yeniden yaşıyormuş gibi katıla katıla gülüyorduk. Zaten arkadaşım Ayşe'ye bizimle ilgili o kadar çok şey anlatmıştı ki o da adeta bizimle birlikte yaşamış gibiydi.  Hava tamamen kızıllığını yitirirken etraftaki çardaklarda yanan lambalar sahili aydınlatmaya başlamıştı. Arkadaşım:
-Dönelim artık.
Ayşe: -İyi olur,geç kalmayalım.
       İçimden hayır desem de "dönelim" dedim. Halimiz çok komikti. Terlikleri elimizde sallaya sallaya, kumların üzerinde zıplaya zıplaya, sahile vuran dalgalara tekme ata ata yürüdük. Ne kadar zaman geçtiğini bilemiyordum ama artık gökyüzünde bizi selamlayan ışık demetleri vardı.  Yıldızlar olanca güzellikleriyle başımıza dizilmişlerdi. Çardağa yaklaştığımızda artık ayaklarımı kumların üzerinde hareket ettiremeyecek kadar yorulmuştum. Kumda yürümek ne yorucuymuş. Adeta kızlara iki kolumdan tutun beni kumda sürükleyin diyecek kadar ayaklarımı taşıyamıyordum. İkisi de bana gülüyordu. Kumda yürümenin zor olduğunu hep söylerlerdi.
     Sonunda çardağın merdiveninin ilk basamağına ulaştık. Oraya oturup kaldım. Onlar çıktılar. Bir süre dinlendikten sonra yukarı çıktım. Nuray'ın yengesi yemeği çardağın balkonuna hazırlıyordu. Kızlar da ona yardım ediyorlardı. Balkondaki kanepeye oturdum. Çardaklardan vuran ışıkla deniz parlamaya çalışsa da simsiyah görünmekten kendini kurtaramıyordu.  Yıldızlar göz kırparken sahilde yüzen çocukların  sesleri yükseliyordu. İçimde bir coşku vardı. O kadar dalmışım ki sofrada herkesin beni beklediğini arkadaşımın yanıma gelerek boynuma sarılmasıyla anladım:-İyi ki geldin . O adar özlemiştim ki anlatama.

     Ben de ona sarıldım. Ruhumun derinliklerinde hayatımda ilk defa denizi, sahili görmenin coşkusu kol gezerken herkesin kum taneleri kadar hayalleri olduğunu düşündüm. Benim kum tanelerimden biri şimdi boynuna sarıldığım arkadaşımın sıcaklığında gerçekleşmişti artık. Ilık ılık yüreğimde hissettiğim huzurun dalgasını bütün sahilde hisseder gibiydim.